13 Ağustos 2024 Salı

Çevreciliğe Ekolojizm Penceresinden Bir Bakış

Not: Üniversitemizin dergisinde bu kitap hakkında yazdığım makale de yayımlandı. Okumak isterseniz tıklayınız.

Yakın zamanda Yeşil Siyasal Düşünceler dersi için Andrew Dobson'ın Ekolojizm kitabını okudum. Son derece doyurucu bir içeriğe sahip kitap benim için farklı bir bakış açısı oluşturdu aslında. Çevre ve kent gibi konular hakkında okuma yapmayı sevsem de bu kadar detaylı bir okuma ve inceleme çalışması elbette hiç yapmamıştım. Öncesinde ders için hocanın paylaştığı ve okuduğum makaleler sayesinde aslında ufak çaplı bir alt yapı hazırlamıştım Ekolojizm kitabı için ve bunun son derece faydasını gördüm. Ancak şunu rahatlıkla ifade etmeliyim ki, kitap herkesin kolayca okuyabileceği son derece akıcı, dolu ve makalelerle desteklenmiş çok başarılı bir kitap. Bu alanda daha büyük ve güzel çalışmalar yapabilme fırsatım olursa eğer Ekolojizm kitabı bu merakımı pekiştiren ve besleyen bir kitap olacak daima. Bu noktada size bu alana ait kaliteli kitap önerilerinde bulunan, sizi bilgisel açıdan sürekli olarak besleyen hocaların olması bence bu noktadaki en önemli etken.

Evet, kitaba gelirsek Dobson'ın Ekolojizm kitabı normalde tek bölümden oluşan bir kitap olarak basılmış ancak zaman içerisinde yaptığı araştırma ve çalışmalar da kitaba eklenerek günümüzdeki halini almış. Şuan 5 bölümden oluşan ve ekolojizme son derece geniş bir perspektiften bakan bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Çevrecilik ile ekolojizm kavramlarını birbirinden ayıran yazar, merkez noktaya ekolojizmi koyuyor. Bu bağlamda da ekolojizmi politik ve ideolojik yaklaşımlarla buluşturarak çeşitli tezler ortaya çıkarıyor. Toplumsal açıdan ekolojizmi inceleyerek tüketim ve atık arasındaki bağlantıya da detaylı bir yer veriyor. Bu noktada benim çok dikkatimi çeken bir ayrıntı oldu. Şöyle ki seyahatleri kısıtlamanın çevre dostu bir yaklaşım olduğunu ifade eden yazar, seyahatlerde kullanılan taşıtların yakıtlarına atıfta bulunarak özellikle yılın belli dönemlerinde (resmi tatiller vs.) daha sık tercih edilen ulaşım araçlarının ciddi bir risk faktörü oluşturduğuna değiniyor. Bakıldığında yakıtların, özellikle benzinlerin havayı kirlettiğini biliyoruz. Havayı kirleten benzin, zaman içerisinde asit yağmurlarının oluşumuna zemin hazırlayarak aynı zamanda bitki örtüsünün ve toprak verimliliğinin zarar görmesine neden oluyor. Ancak buna çözüm önerisi olarak ne sunarsın diye sorsalar muhtemelen kişisel araç kullanımı yerine toplu taşımaları tercih etmek gibi genel fikirler gelirdi aklıma. Ancak yazar burada insanlardan daha büyük fedakarlıklar bekliyor ki bunlardan biri de seyahatlerde kısıtlamaya gidilmesi. Bu bana alışılmışın dışında bir yaklaşım gibi gelmişti ancak biraz incelediğimde aslında çevre sorunlarına ve doğaya salınan zararları gazlara yönelik sunulan çözüm önerileri arasında oldukça yaygın bir madde olduğunu gördüm.

Politika ile çevre kavramının yan yana gelmesi çok beklenmedik bir durum değil ancak yazar burada politikayı daha farklı bir konumda tutuyor. O da çevresel sorunların belli gruplar halinde eylemler ve tasarruflar yapılarak ortadan kaldıramayacağından dolayı devlete ihtiyaç duyulduğu şeklinde karşımıza çıkıyor. İnsanların çevre sorunlarına karşı geliştirdiği çözüm ve fedakarlıkların bir süre sonra eski etkisini ve devamlılığını koruyamayacağını düşünen Dobson, bu noktada devletin vatandaşlar üzerinde bir yaptırım yapması gerektiğini ifade ediyor. Çöplerin ayrıştırılmadan atılmasının para cezasına tabii olması gibi belirli yasak ve zorunlulukların daha kalıcı bir çözüm olduğu tezini savunuyor. Bu çözüm ile sizi umutlandıran yazar çok geçmeden de hevesinizi kırıyor aslında çünkü bu politikaların şehirler ve ülkeler bazında değil, tüm dünyada etkili olması gerektiğinin altını çiziyor ki bu da pek mümkün değil. 

Gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde bu uygulanabilir bir politika olabilir ancak gelişmemiş ülkelerde, hele ki suya bile erişimin olmadığı, ekonomik açıdan fakir sayılabilen ülkelerde insanların çöplerini ayrıştırmasını veya çevre için belli fedakarlıklar yapmasını beklemek pek mümkün değil. Öte yandan gelişmiş tüm ülkelerin bu konuda aynı tutarlılıkta adım atması da pek mümkün görünmediği için dünyanın ömrünün yavaş yavaş tükendiğini kabul edebiliriz. Ancak dünya zaten ölüyor diyerek duyarsızlaşmanın da büyük bir tehdit olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle çevreye karşı kişisel sorumlulukların unutulmaması gerektiğini belirtmek gerek. 

Toparlamak gerekirse dünya genelinde çevre sorunlarının nasıl görüldüğünü, ne gibi yaklaşımlar olduğu, Yeşillerin yaklaşımlarını okumak ve bilgilerinizi derinleştirmek isterseniz Ekolojizm kitabı bu açıdan ihtiyaç duyduğunuz bilgiye şüphesiz ki ışık tutacaktır. Öte yandan kitapta yer alan makale alıntıları sayesinde Arne Naess gibi önemli isimlerin bu konulara yer verdiği çalışmalara da ulaşmak mümkün. Nitekim çevre öyle bir konu ki, uçsuz bucaksız... Akıcı anlatımı, yormayan akışı ve keyifli başlıkları ile ekolojizmin sesine kulak verebilirsiniz. Bu bağlamda benim için yıllar sonra bile Ekolojizm kitabı bu alandaki merakımı körükleyen önemli bir kitap olarak kalmaya devam edecek... Ve evet, sonuna kadar tavsiyemdir!

Üniversitemizin dergisinde bu kitap hakkında yazdığım makale de yayımlandı. Okumak isterseniz tıklayınız.

3 Yorumlar:

  1. harika harika harika..... tebrik ederim sizi. sanırım dergide yayınlandı. öyle paylaştınız hatırlıyorum instagramda. başarınız daim olsun.

    YanıtlaSil
  2. Merhaba Melisa; yazı harika olmuş. Gerçekten çok önemli konulara değinmişsin. Dünyamızın ömrünü tamamlama sürecini çok fazla hızlandırıyoruz. Dilerim bunun önüne geçip süreci azaltabiliriz. Kendine çok dikkat et lütfen.

    YanıtlaSil
  3. Bir sınıf öğretmeni olarak kitap okutan hocaların varlığının daimi olmasını kalben diliyor size de bu önemli konuya zaman ayırıp yazınızı bizimle paylaştığınız için teşekkür ediyorum.

    YanıtlaSil