4 Ocak 2025 Cumartesi

Jean Louis Fournier Üzerine


Söz konusu bir kitabı anlatmak ve onu neden sevdiğinden bahsetmek olduğunda uygun kelimeleri bulmakta zorlanıyorum çoğu zaman. Sanki bir şekilde seçtiğim kelimeler hep bir yetersiz, hep bir gelişi güzel gibi... Kurduğum ve kuracağım hiçbir cümle içimdeki duyguları gerçekten ifade etmeye yardımcı olmayacak gibi... Bu nedenle bazen Instagram üzerinden paylaşım yapmak, orada düşüncelerimi aktarmaya çalışmak benim için zor olabiliyor. İşte, Fournier benim için o yazarlardan bir tanesi.

 Nereye Gidiyoruz Baba? kitabını çok sık görmeye başlamıştım sosyal medyada. Bir gün kitap alışverişi yaparken indirimde olduğunu görüp ekledim sepete, baktım sayfa sayısı da az, ne kaybedebilirim ki? Al gitsin! Dedim kendime. Ve işte, o günden sonra uzunca bir süre Fournier'in duygularına doğru yolculuğa çıktım. Duygularına doğru diyorum çünkü Fournier, bir kurgusal roman yazarı değil. Tamamen içsel yolculuklarını kaleme alan, bunları çoğunlukla bir sayfada en fazla 8-10 kelimeyle özetleyen bir tarza sahip. Bu nedenle araştırıldığında da görmek mümkün, yazar ya çok seviliyor ya da tembel görülüp eleştiriliyor. Kendisini sevenler, gerçekten harika betimlemeleri ve insanın ruhuna dokunan cümleleri nedeniyle seviyor. Çünkü öyle bir şey ki, hiç yaşamadığınız, hiç sınanmadığınız acıları bile anlarken bulabiliyorsunuz kendinizi. Ancak ben yine de Fournier hakkında ufak bir ön bilgi edinmeden eserlerini okumanın yavanlık hissinden öteye gidemeyeceğini düşünüyorum. Çünkü kendisi hayatın yüzüne gülmediği insanlardan biri... Fournier, zihinsel engelli iki küçük çocuğu ile eşi tarafından terk edilerek dünyaya karşı ayakta kalabilme savaşları vermiş birisi. Özellikle Nereye Gidiyoruz Baba? kitabı, baba olmanın ötesinde toplumsal algıları da çok iyi işlemiş bir eserdi. Onun mücadelesi, her akşam tükendiğini hissedip sabah yataktan çıkıp yan odada uyuyan iki çocuğu için hayata yeniden başlayarak kalkması... Bunların gerçekten yaşanmış olduğunu düşünmek ise gerçekten insanda farklı bir duygu oluşturuyor. Bir kitabında da editörünün kitabın sayfa sayısını artırması noktasında baskı yaptığından bahsediyor ve öylesine bir şeyler yazarak tamamlayacağını anlatıyor. Okurların en büyük eleştirisi de bu, yazar bunu söyleyerek yazdıklarına nasıl saygı duyulmasını bekliyor diye tepki göstermişler. Haksızlar mı? Hayır. Ancak bu yazının başında da belirttiğim gibi, bazen bir şeyleri neden çok sevdiğin ve neden eleştirilere ortak olmadığını açıklamak çok zor oluyor. Özellikle babasıyla büyümemiş bir çocuk olarak onun babalık savaşından çok etkilendim. Her şeye rağmen devam etmeyi, düştükten sonra yeniden ayağa kalkmayı, batan güneşin karanlığında o güneşin yeniden doğmasını okumayı çok sevdim. Hikayesini öğrendikçe ve kendisini tanıdıkça kitapları daha anlamlı hale geldi ve bir yerden sonra onun satırları onun hayatına komşuluk ediyorum hissi oluşturmaya başladı...

Okumalarını tavsiye eder miyim veya hangi kitaptan başlamalarını öneririm gibi birçok soru geliyor Fournier paylaşımları yaptığımda... Ancak bunun net bir cevabı yok, yukarıda anlattıklarımdan ötürü... Ben çok güzel olduğunu düşündüğüm bir kitapla başlayarak yazarla tanışmasını tavsiye ettiğimde, o kitaptan hiçbir duyguyu yakalayamadan bir köşeye atmama ihtimali, atma ihtimaline neredeyse denk... Dolayısıyla bu konuda yorum yapmak da zor. Ancak ben, Nereye Gidiyoruz Baba? ile başlamanın en iyi bir tercih olduğunu ve kendi çocukları olmamasına rağmen ilk eşinden dünyaya gelmiş iki engelli çocuğa nasıl annelik yapabildiğini kanıtlayan Sylvie ile tanışmanızı tavsiye ederim. O dünyayı öyle güzelleştiren, dokunduğu yerlerde öyle harika çiçekler açtıran bir kadındı ki.. Dul kitabında onun bu dünyadan gidişinin yasını yalnızca Fournier'ın tutmadığını hissediyorsunuz. Portmantoda asılı şapkasının hala orada durduğunu okuduğunuzda sizde iç çekiyorsunuz... O koltukta kimse oturmadığında, kitapların sayfalarını karıştıran birinin artık olmadığını öğrendiğinizde sizin de içinizde bir şeyler nedensellik kaosuna kapılıyor. Ki zaten ölüm böyle bir şey değil mi? Ölümün hak ve gerçek olduğunu, herkesin bir gün öleceğini biliyorsunuz ancak bu sizin ve sevdiklerinizin başına geldiğinde idrak etmesi zor ve tahmin ettiğinizden daha soyut bir kavrama bürünüyor. İşte bu nedenle Fournier benim kalbimde her zaman kitapları ile özel bir yere sahip olan bir yazar olarak kalmaya devam edecek... Ve evet, riske giriyorum; tavsiye ediyorum! 

2 Yorumlar:

  1. Sizin tavsiyelerinizi severek takip ediyorum. Yazdıklarınız çok etkiledi beni. Şimdi sipariş ettim hatta :-)

    YanıtlaSil
  2. Ölümsüz Dul Eş Arıyor okudunuz mu? Onu da tavsiye ederim. Erkek milleti değil mi dedirtiyor...... 😁 bende onu tavsiye ederim. Selamlar.

    YanıtlaSil